24 May 2021

ASEAN Araştırmaları Merkezi Müdürü Sibel Karabel’in ‘Güney Çin Denizi’nde Düğümleri Kim Çözecek?’ başlıklı yazısı Fikir Turu’nda yayınlandı

Güney Çin Denizi, başta ABD-Çin rekabeti olmak üzere giderek daha fazla farklı aktörün hak iddialarıyla kızışan uluslararası mücadelenin etkisinin hissedildiği, son yıllarda iyice öne çıkan bir bölge. Büyük Okyanus’a bağlı kapalı bir deniz olan Güney Çin Denizi’nin önemini bir çırpıda özetlemek mümkün:

Küresel ticaretin 1/3’ü buradan geçiyor, doğal gaz (5.4 trilyon kübik metre) ve petrol (11 milyar ton) rezervleri bulunuyor, senelik küresel balıkçılık rezervinin %12’si ve dünya mercan resiflerinin %30’una sahip. Hint Okyanusu ve Pasifik’in batısına en kısa geçiş olanağı sağlaması da cabası.

Hal böyle olunca da Güney Çin Denizi’nde sular bir türlü durulmuyor.

Güney Çin Denizi’nin ihtilaflı noktaları

Temel itibarıyla Güney Çin Denizi’ndeki paylaşılamayan noktalar; ada, adacık ve sığlıklar üzerinde kıyıdaş ülkelerin kara bağlantıları ve ardışık sulardaki kıta sahanlığı, Münhasır Ekonomik Bölgeleri (MEB) ve egemenlik haklarıyla ile ilgili birbiriyle çakışan hak iddialarına dayanıyor.

İhtilafa konu olan ülkeler ve konu başlıkları şöyle sıralanabilir:

Çin’in 9 kesik çizgili harita1 ile demarkasyon yaptığı, yani sınırları haritalandırarak belirlediği alanlar, Malezya-Filipinler-Endonezya Sabah Adaları’nın deniz yetki alanları, Güneydoğu Asya’nın küçük ülkelerinden Bruney’nin Münhasır Ekonomik Bölge iddiası, Çin-Endonezya arasında Natuna Adaları’nda balıkçılık kullanım alanları, Çin-Vietnam- Filipinler arasında Palawan Adacığı deniz hakları, Çin-Tayvan-Vietnam arasında Paracel Adaları, Filipinler-Çin arasında 2016 yılında Uluslararası Tahkim Divanı’nın Filipinler lehine yorumladığı Scarborough Sığlığı’nda egemenlik iddiaları.

Bunlara ek olarak özellikle 2013 yılından beri Çin ve Vietnam, hak iddia ettikleri adalarda ve sığlıklarda adaların boyutunu arazi bakımından büyütüyor ve yeni adacıklar inşa ediyor. Üstelik Çin bu ada ve adacıkları silahlandırıyor da. Çin, özellikle Woody Adaları ve Spratly Adaları’na askerî binalar, limanlar ve hatta radar sistemleri yerleştirdi. Çin’in bu bölgelerdeki askerî üslerinin kapladığı alan 12 bin metre kareye yaklaştı.

ABD ve Çin arasındaki yaklaşım farkı

Bu ihtilafları 1990’lara kadar ‘bölgesel sorun’ olarak nitelendiren ABD, Çin’i çevrelemek için 2000’li yıllardan itibaren daha etkin davranmaya başladı ve Güney Çin Denizi’ni yeni güç arenası haline getirdi, ABD – Çin rekabetinin etkileri bölgede ciddi anlamda hissedilir oldu.

İki devletin Güney Çin Denizi’ne yönelik argümanları farklı. ABD, Güney Çin Denizi ile ilgili tezlerini her ne kadar tarafı olmasa da Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin (BMDHS) ‘Denizlerin Serbestisi’ anlayışına dayandırıyor.2 Bu anlayışın temelinde ‘her devlet denizleri kullanmak ve ticaret yapmakta özgürdür’ fikri var.

1982 yılında imzalanan ve 1994 yılında yürürlüğe giren BMDHS, Güney Çin Denizi’ndeki uluslararası geçişler ve deniz yetki alanı ihtilaflarının çözümüne yönelik bir platform niteliğinde.

BMDHS’ne göre; taraf ülkelerin kıyı çizgisinden belirlenmiş 200 deniz miline kadar (350 kilometre) olan alan ve bitişik sular, o ülkenin Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) olarak sayılıyor. MEB sınırları içerisindeki doğal kaynakların keşif, işletme ve idaresiyle ilgili egemenlik hakları da, ilgili ülkeye ait.3

ABD tezlerini işte bu BMDHS’ne dayandırıyor ancak Çin’in argümanlarının temelinde ise başka bir düşünce var: Meşhur 9 kesik çizgiyle yaptığı demarkasyon iddialarını, 14. ve 15. yüzyılda gerçekleştirdiği coğrafi keşiflere, tarihi haritalara ve arkeolojik buluntulara dayandırarak söz konusu bölgelerdeki idari ve egemenlik ispatını kanıtlamaya çalışıyor.

Çin’in U şeklinde kesik çizgilerden oluşan ve Güney Çin Denizi’nin %90’ına denk gelen alanda hak iddiasında bulunduğu ada ve adacıklar, aslında kendi başlarına doğrudan bir hâkimiyet unsuru değil. Ancak Çin’in 2030’ a kadar petrol ithalatının %75’inin uzak denizlerden sağlayacağı ve bu bölgenin Hint Okyanusu ve Pasifik kıyısına en etkili geçişlerden olması gibi unsurlar dikkate alındığında, meselenin önemi ortaya çıkıyor.

Güney Çin Denizi’nde kara ve deniz yetki alanlarıyla sorun yaşayan ülkeler: Çin ve Vietnam, Filipinler, Malezya, Bruney’in içinde bulunduğu Güneydoğu Asya Ulusları Birliği (ASEAN) ülkeleri ve Tayvan. Dolayısıyla, sorunların çözümünde bir ASEAN penceresi var ancak üye ülkelerin içişlerine karışmama prensibiyle konsensüse dayalı “ASEAN tarzı” çözüm üye devletlerin Çin ile ekonomik ve ticari ilişkileri, ABD etkisi ve kurumsal olarak hukuki bağlayıcılığı olmaması sebebiyle tam randımanlı çözümden uzak kalıyor. Hatta ASEAN 2012 Zirvesi sonrası Güney Çin Denizi ihtilaflarından dolayı tarihinde ilk kez ortak bildirge yayımlanamadığı da göz önüne alındığında ASEAN’ın çözüm bulmadaki etkisizliği ortaya çıkıyor.

2002 yılında ASEAN ve Çin arasında imzalanan ‘Tarafların Davranış Bildirgesi’ne ait yürütme mekanizmaları da halen yürürlüğe girmedi. İlk çerçevesi üzerinde Temmuz 2019’da karar kılınan Bildirgenin yürütmesinin aktif hale getirilmesi için Vietnam 2020’de ASEAN Başkanlığı sırasında ısrarcı olsa da henüz bir sonuç elde edilemedi.

Kim kiminle nasıl bir müttefiklik ilişkisi içinde (mi)?

Yukarıda bahsedildiği gibi iç içe geçmiş tarihsel ihtilaflar ve buna ek olarak ABD-Çin rekabetinin oluşturduğu stratejik tansiyon, Güney Çin Denizi’nde olası/var olan müttefiklik ilişkilerini de mercek altına almayı önemli kılıyor.

Zira, bölgenin ekonomik, siyasi ve güvenlik ağlarının karmaşıklığını görünür kılan müttefiklik ilişkileri, kıyıdaş ülkeleri sadece ABD-Çin rekabetinde saf tutturmamakla kalmıyor, Güney Çin Denizi’nde kendi etki alanlarını artırmaya yönelik hamlelerle adeta bir yarış alanına dönüştürüyor.

Değişken Filipinler

Bu noktada, ABD’nin güvenlik şemsiyesini en fazla gölgelendirdiği ülke, Filipinler. ABD-Filipinler arasında 1951’de imzalanan Karşılıklı Savunma Anlaşması ve 1999’da imzalanan Ziyaretçi Kuvvetler Anlaşması ile kurulan bir savunma ve güvenlik ilişkisi var. Bu ilişki, Güney Çin Denizi’nde emsali nadir bir açı çiziyor. Ancak Filipinlerin değişen yönetimlerinin ABD ve Çin ile dalgalı ilişkileri bu açıyı farklılaştırıyor.

Örneğin Filipinler, ABD ile Ziyaretçi Kuvvetler Anlaşması’nı 11 Şubat 2020’de tek taraflı feshettiğini açıkladı, sadece birkaç ay sonra 10 Kasım 2020’de ve Ağustos 2021’de 6’şar aylık sürelerle askıya almayı uzattığını açıkladı.

Dengeci Vietnam

Vietnam’ın bölgede pek çok farklı sorunu var. Çin ile Paracel Adaları ile ilgili anlaşmazlığın yanı sıra yine Çin ile 1988’de Johnson Güney Sığlığında sıcak çatışma yaşamıştı. Bunlara rağmen Vietnam, ABD-Çin rekabetinde nispeten ‘denge gözetmeye’ gayret gösteren ülkelerden.

Vietnam’ın güvenlik doktrini ünlü ‘Üç Hayır’ına (askerî müttefikliğe, topraklarında yabancı askerî üsse, üçüncü bir ülkeye karşı işbirliğine hayır) 2019 yılında 4. ‘Hayır’ı da ekledi: anlaşmazlık çözümünde gücün ve tehdidin kullanılmaması.4 Böylece ülkenin kırmızı çizgilerini belirledi.

ABD ve Çin’e eşit mesafede, olabildiğince nötr siyaset gütmek isteyen Vietnam, COVID-19 esnasında değişen tedarik zincirlerini de avantaja çevirdi. Bu ülkede 2021’de genel seçimler gibi iç siyaset açısından önemli gelişmelerin yaşanması bekleniyor. Bunlar göz önünde alındığında doğrudan Çin veya ABD tarafında bir seçim yapmayacağı varsayılabilir. Her ne kadar Güney Çin Denizi ile ilgili olarak ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın açıkladığı Geçici Güvenlik Belgesi’nde Vietnam doğrudan zikredilse de Trump yönetiminde ülkenin ‘kur manipülatörü’ ilan edilmiş olması ve Rusya’dan askeri teçhizat satın alması nedeniyle yaptırım endişesi ABD ile ilişkilerini sınırlandıran faktörüler olarak sayılabilir.

Büyüyen Endonezya

Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisi Endonezya ise, “İki kıyı arasında kürek çeken” bir güvenlik doktrinine sahip. Tarihsel bazı hassasiyetlerin de etkisiyle olabildiğince özgün ve güvenliğini çeşitlendirmeye gayret gösteriyor.5

Endonezya da Vietnam gibi Rusya’dan satın almış olduğu askerî teçhizat sebebiyle ABD’den yaptırım endişesi taşıyor. Çin ile de Natuna Adaları nedeniyle itilaflı, fakat buna rağmen Çin ile güçlü ekonomik ilişkileri de var. Öte yandan, 2014 yılında Başkan Joko Widodo’nun ‘Küresel Deniz Pivotu’ inisiyatifi ilan etmesiyle farklı ülkelerle söz gelimi, Japonya ile de savunma işbirliğini geliştirmeye çalışıyor. Bununla birlikte BM Komisyonu’na ekonomik potansiyeli sebebiyle ikinci kez Sumatra’nın güneybatısında kıta sahanlığını artıracak yeniden revize teklifini sunması, Güney Çin Denizi’ndeki hak iddialarından da vazgeçmeyeceğinin göstergesi olarak okunabilir.

Pragmatik Malezya

Malezya, gerek Güney Çin Denizi ihtilaflarında gerekse rekabet alanlarında pragmatik bir tutum sergilemeye çalışıyor. Özellikle Çin-Japon rekabet alanının içinde kalmaktan imtina ederek 1980’lerde Doğuya Bakış stratejisini yeniden revize etti ve Çin ile de ilişkilerinin geliştirme kararı aldı. 2009 yılında Malezya ve Vietnam arasında Ortak Tanımlanmış Alan ile demarkasyon sınırı belirlendi.

Ancak buna rağmen, 12 Aralık 2019’da BM Komisyonu’na kıta sahanlığını artıran öneri sunması üzerine aralarında Çin, Filipinler ve Vietnam’ın da olduğu 10 devletin protestosuyla karşı karşıya kaldı.

Sessiz ama ısrarcı Bruney

Bruney, Güney Çin Denizi’nin en “sessiz” ve naif hak iddia eden devleti olarak kabul edilir. 1984’de ve 1988’de yayınladığı haritalarla Münhasır Ekonomik Bölgesi’ndeki hak iddialarını belirlemişti.

Bruney’in Çin ile ekonomik yakınlığı ve nispeten sessiz hak talepçisi olması hasebiyle ABD için doğrudan müttefik olma ihtimali azalıyor. Dahası 2016 yılında Çin’in Güney Çin Denizi hususunda Bruney, Laos ve Kamboçya ile konsensüse vardığını ilan etmesi Bruney’in Çin’in bölgedeki haklarını tanıdığının da göstergesi kabul ediliyor.6

ABD yönetiminin Güneydoğu Asya politikasının şifreleri

Biden yönetimi Güneydoğu Asya’ya yönelik ilk işaretlerini Mart 2021’deki Quad Zirvesinde verdi. Buradaki ASEAN ve Güneydoğu Asya vurgusu, aslında Güney Çin Denizi özelinde önceki yönetimlerin devamlılık unsurlarını taşıyor.

Söz gelimi, Trump döneminin dışişleri bakanı Mike Pompeo’nun Temmuz 2020’de, uluslararası sularda seyrüsefer hakkı ile ilgili konuşmasında verdiği ‘ticaretin kesintisiz devamlılığı ve ASEAN ülkelerinin haklarını koruması’ mesajı dikkat çekiciydi. Dahası “Çin’in Güney Çin Denizi’nde bir deniz imparatorluğu oluşturmasına izin verilemez” açıklamasıyla ilk kez Spratly ve Natuna Adalarının isimlerini zikrederek Çin’in iddialarına karşı olduklarını belirtesi ve “Çin 2016 Tahkim kararına hukuki bağlayıcılığı olduğuna uymalı” söylemiyle Filipinlerin tezini desteklemesi de benzer argümanları sürdürdüğüne işaret ediyor.

ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’ın Japon Dışişleri Bakanı Motegi ile Mart 2021’deki görüşmesinde Senkaku Adaları’nın Japonya’nın egemenlik alanı içinde olduğu vurgusu ve ABD ile güvenlik anlaşmasının kapsamında olduğunu belirtmesi de paralel anlayışın göstergesi olarak okunabilir.

Pandemiye rağmen durulmayan sular

Güney Çin Denizi’nde var olan kara ve deniz sularındaki hak iddiaları COVID-19 pandemisinde hız kesmeden devam etti. ABD’nin pandemiye denk gelen dönemlerde dahi, mesela, Kasım 2019’da USS Wayne Meyer ve USS Gabrielle’i Güney Çin Denizi’nde seyrettirmesi ve Ocak 2020’de uçak gemisini seyrüsefer adı altında aynı sulara göndermesi ve Biden yönetiminin göreve gelişinden bu yana üçüncü gemisini yollaması, bu sularda Çin’e karşı caydırıcı güç olarak kendini göstereceğine işaret ediyor.

Benzer şekilde, Çin dâhil kıyıdaş ülkelerin tatbikat ve farklı eylemlerle nüfuz alanlarını genişletmeye devam edecekleri de aşikar. Çin Nisan 2020’de iki yeni idari bölge oluşturdu ve Paracel Adaları’nda Xisha Bölgesi ve Spratly Adaları’nda Nansha Bölgesi’nin İdari yönetimlerini Woody Adalarına devretti. Vietnam da egemenlik hakkının ihlal edildiği iddiasıyla duruma itiraz etti. Yine Nisan 2020’de Woody Adaları yakınında Vietnamlı balıkçı teknelerinin batırıldığı iddiasıyla Vietnam BM’e şikayette bulundu.

2021 Mart ayından beri Whitsun Sığlığı’nda Filipinler’in MEB’ine denk gelen bölgede yaklaşık 220 Çinli teknenin bulunması, iki ülke arasında gerginliği tırmandırdı. Çin’in Şubat 2021’de yürürlüğe giren Sahil Güvenlik Yasası ile Çin Sahil Güvenliği’ne gerektiğinde silah kullanma hakkı verilmesi Japonya ve ABD’nin tepkisini çekti.

Burada ilginç bir nokta da; ABD’nin Hint Pasifik Stratejisi’ndeki en önemli müttefiklerinden Hindistan’ın MEB’ne denk gelen alanda önceden izin almaksızın USS John Paul Jones güdümlü roket destroyerini Nisan 2021 tarihinde Lakshadweep Adaları etrafında dolandırması oldu. Olay Hindistan’da endişe ile karşılandı.

Dolayısıyla Güney Çin Denizi, emsal olarak, bölgesel müttefik ve güvenlik yapılanmalarındaki kırılganlığı bir kez daha gündeme taşıdı. Bölgedeki ekonomik, siyasi ve diplomatik ilişki ağları, Çin-ABD rekabeti, kurumsal çözümlerin uygulama bakımından yetersiz oluşu ve COVID-19 sonrası özellikle ekonomik yeniden yapılanma ihtiyacı dengeleri dönüştürücü etkiye sahip etmenler.

Çin ada/adacıklardaki eylemlerinin bölgedeki varlığını ve hak iddialarını kalıcı kılmak ve bölgenin kaynak rezervlerinde de hak sahibi olma amacı güdüyor. ABD de de Çin’i çevrelemeye yönelik ‘uluslararası hukuk’u esas aldığını vurgulayan gövde gösterilerini sürdürüyor. Bu durum da Güney Çin Denizi’ni ABD-Çin rekabetinin alev noktaları arasına sokuyor. Küresel ticaretin 1/3’ünün geçiş noktasındaki bu bölgede yaşanacak her çatışmanın, gerginliğin etkileri kaçınılmaz olarak tüm dünyada hissedilir. Bu nedenle Güney Çin Denizi’ni dikkatle izlemekte fayda var.

Makale için TIKLAYINIZ