Kadın ve Göç Temalı Seminer Gerçekleştirildi
Ortadoğu Seminerleri Dizisi’nin İlki ‘Kadın ve Göç’ Teması ile Gerçekleştirildi
Gedik Üniversitesi Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak Ortadoğu Seminerleri Dizisi’nin ilkini 10 Mart’ta gerçekleştirdik. Seminerlerin birincisini 8 Mart Dünya Kadınlar gününe denk gelen bir haftada yapmayı seçtik ve göçten en çok etkilenen taraflardan biri olan kadınların göç deneyimlerini Dr. Selin Akyüz, Gülnar Hajo ve Maisa Alhafez ile konuştuk.
Göç deneyiminin en zor hallerinden biri de mültecilik halidir. Bugün yanıbaşımızda süren savaş yüzünden birçok insan ülkesinden ayrılmak ve göç etmek zorunda kaldı. Dünyanın gündeminde olan bu konu farklı boyutlarıyla tartışılıyor. Uluslararası kurumlar, sivil toplum örgütleri, bu konuda çalışmak isteyen kişiler de yaşananlara çözüm bulmaya, en azından çözümün bir parçası olmaya çalışıyor. Bu çabalardan biri Utopictures kolektifinin yaptığı Türkiye’ye Hoşgeldiniz (Welcome to Turkey) videoları. Programımız dahilinde ikisini izlediğimiz ve yönetmeni Özlem Sarıyıldız olan bu videolarla kolektif, Türkiye’deki Suriyelilerin hikâyelerini kendi dillerinden dinlenmesini ve onlar hakkındaki olumsuz kalıpyargıları söküp atmayı hedeflediğini belirtiyor.
İki Suriyeli kadın Maisa Alhafez ve Gülnar Hajo’nun deneyimlerini paylaştıkları, karşılaştıkları sorunları, nasıl tutunduklarını, tüm karmaşıklığıyla yaşadıkları süreci ve en önemlisi hislerini anlattıkları bu oldukça etkileyici videolardan sonra programımız panel bölümüyle devam etti.
Prof. Dr. Dilara Özer’in açılış konuşmasını ve Yrd. Doç. Dr. İlknur Hacısoftaoğlu’nun moderatörlüğünü yaptığı panelde ilk konuşmacı Maisa Alhafez sanatın dilinin olmadığını ve sanatçı kimliğini İstanbul’da da sürdürdüğünü anlattı. 2009 yılında Harmoni adıyla kendi müzik merkezini kurduğunu belirten Alhafez, 2010 yılında savaş başladığında her şeyini kaybettiğini fakat üretmeye dair tutkusunu kaybetmediğini belirtti. Daha önce Lübnan’da mülteci çocuklara müzikle destek vermeye yönelik projelerde çalıştığı gibi bugün de İstanbul’da benzer projeleri devam ettirdiğini ve mülteci çocuklara dair birçok okulda müzik öğretmeni olarak çalıştığını anlattı.
Diğer konuşmacımız Şam Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü mezunu ve bugüne kadar yirmiden fazla çocuk kitabını yazmış ve resimlendirmiş olan, 2009 yılında ‘When I am mad, When I am sad’ kitabıyla Anna Lindh kuruluşundan en iyi kitap ödülünü alan ve 2013 yılında ise ‘My Ego and I’ adlı kitabıyla Alsharjah ödülüne layık görülen Gülnar Hajo Suriye’deki savaş sonrasında yerleştiği İstanbul’da yaşadığı deneyimlerini paylaştı. Savaşın hayatını alt üst etmesi sonrasında geldiği İstanbul’da çocuklarıyla ve eşiyle nasıl yeni bir hayat kurmaya çalıştıklarını anlattı. Hajo’nun mülteci olmayı ‘sürekli misafirlikte olma’ hissiyle eşleştirmesi ve bu çerçevede ‘insanın başkasının evinden kendi evine döndüğündeki rahatlama duygusunun eksikliğinin’ altını çizmesi etkileyiciydi.
Son olarak Bilkent Üniversitesi Uluslararası İleri Araştırmalar Merkezi’nde öğretim üyesi olarak çalışan Dr. Selin Akyüz göçün nedenlerini, içerdiği farklı süreçleri, sonuçlarını, etkilerini incelerken düşülen en temel yanılgının bunu tektipleştirilebilecek bir süreç olarak görmek olduğunu belirtti. Cinsiyetlendirilmiş ideallerin sabitliği ve göç deneyiminin akışkanlığının buluştuğu çatışma zemininin araştırma alanını oluşturduğunu söyleyen Akyüz, toplumsal cinsiyet kurgusunun belirli bir alanda şekillendiğinin, dönüştüğünün ve doğrulandığının altını çizerek, Suriye örneğinde zorunlu göçün, kadını da erkeği de nasıl farklı şekillerde ve derecelerde etkilediğini anlattı. Türkiye’de Suriyeli sığınmacılara dair hukuksal çerçeveyi çizdikten sonra Gaziantep’te gerçekleştirdiği alan çalışmalarını çarpıcı kadın hikayeleri etrafında bizlerle paylaştı. Akyüz konuşmasını, eril anlatının norm olarak kabul edilmemesi için kadınların seslerine, sessizliklerine, çığlıklarına, mırıldanmalarına, şarkılarına, ağıtlarına kulak verilmesi gerektiğini söyleyerek bitirdi.