“Sanat Nasıl Doğar: Edebiyat” Semineri, Gedik Sanat’ta sizlerle…
“Sanat Nasıl Doğar: Edebiyat” semineri, Gedik Sanat’ta sizlerle…
“Yıldızlara ilk ad veren atalarımız/ninelerimiz ilk hikâyecilerdir.” J. Berger
Hikaye, yeryüzünde insanlık tarihiyle eşit, en eski söz sanatıdır.
Hikaye, edebiyat sanatının rahmidir; edebiyat, bütün sanatların anasıdır.
Hikâye etmek ve hikâye dinlemek, insanlığın kendini ve hayatı anlamak için daima kullandığı en etkin iletişim aracı olmuştur ve hep olacaktır. Çünkü hepimizin bir hikâyesi vardır ve her hikâyenin içinden bir ders çıkartır, ondan empatiyi (duygudaşlığı) öğrenir ve hayatı anlarız. Hikâyelerimiz bizi birbirimize bağlar. Hikâyeler, iletişimimizin en anlamlı ve güçlü yoludur.
İlk çağlardaki mağara resimlerinden ateş başındaki Şaman’ın dualarına, bütün kutsal inançların anlatılarında hikâye vardır; dersin, ibretin, öğüdün ve doğruluğun yolu hep hikâyelerle anlatılır.Ezop ve Homer’den Shakespeare ve Cervantes’e, Dede Korkut’tan Şahmeran’a, Karagöz ve Hacıvat’tan Binbir Gece’ye, Mevlâna’dan Evliya Çelebi’ye, Gılgamış’tan İlyada’ya, Kalevela’dan Deli Dumrul’a, Yüzüklerin Efendisi’nden Star Wars’a (Yıldız Savaşları), Batı’da ve Doğu’da birbirine kardeş hikâyeleri dinlemeye, okumaya ve izlemeye doyamayışımız bu nedenlerlendir.“Yıldızlara ilk ad veren atalarımız/ninelerimiz ilk hikâyecilerdir.” diyen önemli yazar John Berger’dan, “ilk fileyi-çuvalı ören kadınlar uygarlığın kurucuları ve ilk hikâyenin mucidilerdir” diyen muhteşem yazar Ursula Le Guin’e, “Kırmızı Başlıklı Kızı yiyen kurdun midesi o gün boş ve karanlıktı” diyerek bizi baştan uyaran değerli Margaret Atwood’a, “Ölmeye Yatan Aysel”den (Adalet Ağaoğlu), Yenişehir’de Bir Öğle Vakti bir ağacın kesilişini izlerken hayatı kavrayan Elâ’ya (Sevgi Soysal), Madam Bovary’den (Flaubert) Anna Karanina’ya (Tolstoy) hikâyenin yolculuğunu hikâye eden bir seminerdir bu.